11 Ekim 2008 Cumartesi

huysuz'un günlüğü: cunda

(baştan söylüyorum efenim, huysuz bir yazı bu)

efenim, öğrencilik yıllarımdan beri duyduğum bir yer vardı cunda diye. hani her cücük burcuvanın hayalindeki "başlarım ulan istanbul'un derdine tasasına, küçük bir sahil kasabasına gideceğim, organik yaşayacağım" repliklerinin sonrasında adı mutlaka geçerdi. aman da evleri şöyle eski rum evi, sokakları arnavut kaldırımı, balıkçıları pek bir feylezof filan. zeytinyağlı yemeklere değinmiyorum bile, orada bir hafta kalanlara fahri detoksör ünvanı bile verildiği vakidir, allah canımı alsın. hele bir de öğrenci formatında, sırtına çantasını atıp otostop ile cunda'ya gidip gelenlere hacı gözüyle bakardık (üstelik başına bir iş gelmedi ise kurban bile keserdik, öyle böyle değil).

ama canlarım ciğerlerim, cunda dediğiniz o cücük burcuva efsanesinde değil artıkın. aslında "artık" kelimesini kullanmaya hakkım yok, zira sadece bir defa gittim. sağ olsun, eski arkadaşlar, internet ortamları, sevgili gazetelerin "tatil" ekleri sayesinde tüm lokantalarını, tüm butik otellerini biliyorduk, sadece tavaf etmemiz eksikti (her kuşu halletmiştik yani, sıra leylekteydi).

neyse, lafı uzatmayalım abilerim, ablalarım; bizi fena halde düdüklüyorlar. hani bir kulak arkası kalmıştı ya, o hesap. daha yaklaşırken çocukluğumun kabusu yazlık evlerini sizi pandik atmaya başlıyor. hah, emekli kıdemli kademeli emmeli gömmeli başçavuş ve ailesi bize bakıyor. adamın 'sas duruş halinde bahçe sulaması bile bir garip. "akşam sefaları, istikamet duvar, marşşş marşşş". iğrenç mimari ve şehircilik bölüğü sıra sıra dizilmiş denyo binaları ve promosyon olarak verilen teknecikleri ile emir ve görüşlerinize hazırdır komtanım.

(dakika bir gol bir: yazlıkçı işgali, itina ile iğdişin ilk adımı)

bu arada, geldiğimiz yerin isminin "alibey adası" olması ayrı bir mevzu. zittin senelik cunda'yı at, yerine alibey koy (aman da atımın eğerine kelebek kondu).

(dakika iki, bir ara pası ile altıpasta karambol)

daracık sokaklara hoşgeldiniz kardeşler. allah'tan hala yerinde duran binalar var, yoksa kimse beni oradaki rumları sürdüğümüze inandıramayacaktı. pardon, mübadeleydi değil mi? 6-7 eylül, varlık vergisi filan? pek totoşsunuz hayırsız bey, pekk.

(dakika on beş, kendi kalesine gol atan teknik direktör)

ne anlatmışlardı cunda masalında? hah arnavut kaldırımlar. valla yerlerinde duruyorlar, hem de önemli bir kısmı. yani "turistik bölge" içinde kalan kısmı. ne oldu hayırsızcık? beğenemedin mi iki adım sonra karşına çıkan asfaltı yoksa haspam? hadi canım, hadi. git bakalım çakma butik oteline (yahu ismi bile gudik: butik ezer otel. at yalanı, seveyim inananı). galiba pek "popüler" kelime bu "butik otel" şeysi, hatta "boutique" diye yazmayanı dövüyorlarmış. üstelik otelin tanıtım broşüründe "denize sıfır" olduklarını yazmışlar, otel ile deniz arasındaki otel sahibine ait villayı utanmadan saklayarak.

(dakika yirmi iki, tribünlerden yedek kulübesine pet şişe atılıyor)

yol yorgunusun ya, ondandır huysuzluğun diyenler olmuştur aranızda. darılmazsanız size "nah yol yorgunluğundandır" demek istiyorum. hadi bir suya girelim dedik "denize sıfır otelin" önünden. canlarım benim, hemen sahilin bir kısmını kapatıp "ezer otel misafirlerine aittir" tabelası koyuvermişler. olur da, iğrenç bir tatilci gelip, otel müşterilerinin -ah pardon- misafirlerinin rahatını bozar diye. yeşil bir halıfleks üzerine plastik şezlong ve ucube bir şemsiye vaad ediyorlar size. yerseniz tabi..

(dakika otuz beş, hakem çimleri yemeye çalışan iki oyuncuya sarı kart gösterdi)

her günün sonu bir akşam ve akşamın yalanı sevgili balık lokantası sevgili romalılar. o kadar yazlıkçının, ossuruktan teyyare otelin olduğu yerde ne olur? evvet, dokuz numara doğruyu bildi, yanyana dizilmiş, bol çığırtkanlı, garip giyime sahip garsonlu mekanlar. ışıl ışıl olmak için floresana abanmış arkadaşlar, yüz metre öteden gözüne fener tutulmuş tavşan gibi oluyorsunuz. lan, ne oluyor dur bi diyene kadar masaya kuruldunuz bile. sevgili garson, komiye yalandan bey diye seslenerek meze tepsisini getirtiyor, ufacık tabakcıklarda mezecikler geliyor. "ufak rakım kalmadı ama istersen bir büyüğü böleyim" diyor sempatik garson ve önceden açılmış bir şişeyi kakalayıveriyor. eh ne yapalım, haydin "rakı doldur, eksilmesin".

(dördüncü hakem, dört dakika eksik oynanacak dedi)

böylesi akşamlarda rakı çabuk biter, kızarmış ekmek gecikir belki hiç gelmez, papalina tava salınır da derdimi bilmez ama hesap genelde kol gibi girer. olsun, çağımız kredi kartı çağı; sevgili kıçıma pin kodu ile batıyor bir şeyler. bu batığın, pardon yemeğin üzerine kahve lazım yenge, bak karşıda taş kahve var. çek tatilciye bir sakızlı kahve, az şekerli bol köpüklü. aaa şu karşıdaki zintingon firmasından mehmet bey değil mi? hemen öpüşelim, güzelleşelim, siz de mi buralardasınız diyelim. ben dedim misal, iyi geldi. sakızlı kahve olur da dondurması olmaz mı? otele dönerken huysuzluğunu sevdiğini fark ediyor insan. en azından ben, en kahraman rıdvan..

(ilk yarının son düdüğü ile şeref tribününe sessizlik hakim oluyor)

böylesi yerlerde ikinci günün özel bir önemi vardır. sevgili önyargılar yıkılır, yerine orada geçecek zamanın nasıl değerlendirileceğine dair tatlı bir telaş gelir. daha verimlidir o yüzden, en azından insan geldiği yeri araştırmaya zaman bulur. tam cunda'nın popüler kültürden uzak duran yukarı mahallesine kaçma zamanıdır. tabi bu evlerden birinde çekilen tv dizisinin ekibine yakalanmazsanız.

(ikinci yarıdaki ilk karşı atak şansı, orta sahadaki top kaybı ile son buldu)

yine de inadım inat, kıçım (ki bugün kendisinden çokca bahsettim sanırım) iki kanat diyorsanız daha da yukarıdaki sokaklara gitmek gerek. tepedeki değirmen ve civarı "ünlülerin akın ettiği" cunda'dan arta kalan bir vaha gibi. buranın gerçek sahiplerine ait mimari ve şehircilik hala yaşıyor. yorucu bir yokuş da olsa, hala nefes alan bir yerleri görmek güzel. pek tabi ki, denyo memleketim insanı tarafından hacamat edilen, duvarlarına abudik gubudik yazılar yazılan yıkık manastır size damarlarınızdaki asil kanı hatırlatacaktır. vay be, ahmet ayşe'yi nasıl da seviyormuş, kaç senedir kalkmadı o sprey boya yazısı.

(eski forvetler nerede diye sordu lefter, aşkale'de taş kırıyor dedim)

aslında istenirse cunda'ya dair huysuzluklar çoğaltılabilir. özellikle popülerleşmenin, sonradan görmeliğin getirdiği tüm çirkinliklere rağmen cunda'da hala ayakta duran bir şeyler var. mesela hala zeytin ağaçları duruyor (eminim onlar da yakında yazlık olur), keyif veren lokantalar var (misal girit mutfağı), kedili bir kitapçısı var. yani biraz zorlanırsa, buradan da keyif almak mümkün. değil mi? ı ıh mı? peki..

(bu da mı ofsayt hakimim, bu da mı?)

küçük kafaların işlettiği otelden ayrılırken bayramın birinci günü diye oraya akın eden insanlara bakarken, asıl normal olanın onlar olduğunu anladım. bu kadar insan buraya koşarak geldiğine göre hayırsızcım, "yoksa ben miyim anormal" deme zamanı kuzuciğim.

(soyunma odasına giderken sorularımıza cevap vermeyen kaleciyi dövdük)

bazı mekanlardan ayrılırken beyatlı'yı anmak gerekiyor. ben cunda'nın en çok arkamda kalışını sevdim.

(önümüzdeki maçlara bakıyoruz: foça)

7 Ekim 2008 Salı

tenedos.......bozcaada

İlk anda güzelliğini belli etmeyen bir yer bozcaada ama ada da zaman geçirmeye başladıktan sonra vazgeçemeyeceğiniz bir yer Ayrıca beklenmeyecek süprizlerle dolu ..... Uzaktan kurak görünsede adanın içerisinde karşınıza çıkanlar sizi şaşırtacak buna eminim
Nelermi var?

şimdi bu adam çok mu abartıyor diyebilirsiniz :)


ama ben diyeyim yinede bir defa adaya gitmenizi tavsiye ederim ada ile ilgili yazacaklarım aslında çok fazla inanın bunu kelimelere dökmekte zor .. Adanıngüzel bağ evleri...rüya gibi kumsalları pırıl pırıl temiz denizi, özel gizli küçük koyları şarapları ve yemeklerini keşfettiğiniz anda kendinizi mutlu hissedeceğinizden eminim



Öncelikle biraz Adanın tarihi hakkında bilgi vermek isterim...

Bozcaada, Tenedos Ege Denizi’nin kuzeyinde, Çanakkale iline bağlı küçük bir ada. Türkiye’nin üçüncü büyük adası olarak Çanakkale Boğazı’nın hemen girişinde yer alıyor. Yerleşim, adanın kuzeydoğusunda yer alan ilçe merkezinde toplanmış. Bunun dışında herhangi bir köyü bulunmuyor.
Yüzölçümü etrafındaki adacıklarla beraber 37.6 km2, çevresi 38 km. Adanın anakaradaki feribot iskelesine uzaklığı 6 km.Ulaşım büyük bir arabalı vapurla sağlanıyor ve yolculuk ortalama yarım saat sürüyor. Yaz sezonunda karşılıklı yapılan sefer sayısı altıyken, bu sayı kışın üçe iniyor.500 yıldır Türkler ve Rumların bir arada yaşadıkları Bozcaada’nın nüfusu 2500 civarında. Tarih boyunca göç alan ve göç veren adadaki Rum nüfus artık yalnızca 25-30 kişi. Son yıllarda büyük kentlerden gelip yerleşenlerin sayısı ise her geçen gün artıyor. Yazın gelen turistlerle birlikte ada nüfusu 5000-10.000 arasında değişiyor. Kışın ise nüfus 1000’e kadar inebiliyor. Adada bir ilkokul ve bir lise bulunuyor. Toplam 300 civarı öğrenci eğitim görüyor.
Görülecek yerler tabikii tavsiye :)

Bozcaada kalesi-ilk adaya geldiğinizde göze çarpan heybetli bir kale türkiyenin en iyi korunmuş kalelerinden biridir.

Bozcaada müzesi-Bozcada müzesi tamamen bireysel bir girişimci ürünü adanın eski ailelerinin fotografları ve ailelere ait olan eserleri ve kullanılan malzemeleri görebilmenizi mümkündür Ayrıca Ara gülerin 1955 yılında çektiği resimler mevcut..görülmeye değer.

Ruzgar gülleri -Büyüleyici bir görüntü ve terkedilmiş bir deniz feneri ....ruzgar gullerinin çıkardığı ses halen kulaklarımda

Şarap fabrikaları :


Adada 4 adet şarap fabrikası mevcut ..tadım yaparak şarap alabiliyorsunuz.)






Bozcaada'nın en çekici yanlarından biri tertemiz denizi ve koyları. İlk defa gelenleri oldukça şaşırtacak güzellikteki irili ufaklı koyların çoğu denize girmek için uygun. Adanın denizi genel olarak soğuk ama insanı dinç yapan etkisine alışıyorsunuz.ajandama yazdığım illaki göreceğim yerler ..1o adet koyu var







Ayazma plajı...en popüler


sulubahçe ...ayazmanın yanı


habbele plajı ayzmadan sonra tesisi olan bir plaj


poyraz liman ..yürüyerek ulaşım


tekirbahçe ve tuzburnu koyu ...akvaryum koyu

hepsi çok keyifli ve harika


BozcaAda anlatmaktan bitirilemiyecek bir yer ...halk arasında Türk ve Rum mahallesi olarak ikiye ayrılıyor. İlçe merkezi küçük ve yürüyerek gezmesi kolay, sokaklar boyunca gezerek keşfetmelisiniz...Özellikle Rum mahallesi çok güzel evlerle dolu Adanın nostaljik havasını hissetmek için ara sokaklar gezilmeye değer...


Adada konaklamak üzere her bütçeye uygun yerler var ..bizim tercihimiz bu doğrultuda


1800’lü yıllarda Rum İlkokulu olarak yapılan binasıyla Ege Otel, adanın en eski otellerinden biri. 1923 yılında kapanan okul daha sonra Türk ilkokulu olarak yeniden açılmış ve 1963 yılına kadar öğrenci yetiştirmiş. Sonraki yıllarda el değiştiren yapı, bakımsızlıktan yıpranmış ve yıkılmaya başlamışken imdadına burayı otel yapmak isteyen birileri yetişmiş. 1986 yılında Kültür Bakanlığı’ndan alınan izinle dış görünümü aynı kalmak üzere, iç kısmı otel olarak yeniden inşa edilmiş.
1995 yılından beri Ege Otel ismiyle işletilen mekanın oda kapılarının üstünde şiirler yazılı, koridorlarda çok sayıda yağlı boya orjinal tablolar asılı...Oda kapılarında yazılı ünlü şairlere ait dizelere göre bir oda seçmek ise kendi kendinize oynayacağınız küçük bir oyun olabilir.
Üç katlı binanın üst katındaki odaların önünde geniş balkonları bulunuyor. Odaların hepsi aydınlık ve zevkle döşenmiş. Otelin çiçeklerle dolu bahçesinde ise gün boyunca vakit geçirebileceğiniz gölgelik bir çardağı da bulunuyor.

otel ile ilgili bilgiye aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz





evet gelelim adanın gelinciği ada kafeye :)


Ada kafe yi düşündüğümde ilk aklıma gelen adana kafenin sahibi semra hanımın yapmış olduğu deniz ürünleri pilavı.... tadı halen damağımda...



Neresi bu ada kafe ?



Ada Cafe, şehir hayatından koparak adaya yerleşen bir çift tarafından bundan 12 yıl önce adanın ilk kafesi olarak açılmış. Hem adaya kafe kültürünü taşımışlar, hem de adaya gelenler için danışman olmuşlar. Turizmin henüz gelişmediği yıllarda gelen turistlere etrafı tanıtmakta gösterdikleri çaba,
Ada Cafe, sadece yiyip içeceğiniz bir yer olmanın ötesinde hala adayla ilgili birçok bilgiye ulaşabileceğiniz bir yer
Kafenin menüsü ağırlıklı olarak Ege mutfağından oluşuyor. Ege’ye özgü yabani otlardan hazırlanan yemekleri menülerine ilk koyduklarında yadırgayanları çok olmuş. Ama şimdi ada restoranlarının çoğunda yer alıyor bu ot çeşitleri.
Ada Cafe’nin gelincikle özel bir bağı var. Kendi elleriyle topladıkları gelinciklerden yapılan şerbeti kafenin olmazsa olmazlarından. Gelincik kokteyli, gelincik muhallebisi yine gelincikten aldıkları ilhamla yarattıkları diğer lezzetler. Gelincik şerbeti ve gelincik reçelini kafeden satın almanız da mümkün.
Melih Bey aynı zamanda adayla ilgili ilk internet sitesini kuran kişi. http://www.bozcaada.info/ adresine girerek adayla ilgili ,yılların tecrübesinin getirdiği pratik, güncel ve ayrıntılı bilgilere ulaşmanız mümkün


ve ve veee son bilgiler
***Adaya ulaşım sadece bir arabalı vapur ile sağlanıyor

***Adada sadece Ziraat Bankası var.


***Günlük gazeteler için sabahın en erken feribot seferini beklemek gerekiyor.


***Adada toplu taşıma sadece Ayazma plajına giden minibüslerle sağlanıyor. Adanın her köşesini keşfetmeniz için size ait bir taşıt şart


***Adada bisiklet, scooter ve az sayıda araba, jeep kiralamak mümkün.


***Bozcaada'da 24 saat esasına göre çalışan, içerisinde diş ünitesi, röntgen cihazı ve laboratuar bulunan bir sağlık ocağı ve bir eczane bulunuyor.
Adada görüşmek üzere ...

6 Ekim 2008 Pazartesi

Fokai'nin tadı serisi I: Foça Öğretmen Evi

Eski Foça'nın, hatta eski adıyla Fokai'nin, hem lezzetli ve ucuz hem de en mütevazi yeri Foça Öğretmen Evi.
Foça sahilinde eski taş bir bina, bahçe içerisinde. Taze balık, çeşit çeşit meze, rakı, sükunet, Foça'nın olmazsa olmazı kedigiller sülalesi ile bahçesindeki ahşap sandalyelerde oturup, doğan aya kadeh kaldırabileceğiniz bir yer.

Alt tarafı yirmi adım ilerisinde restoranlar silsilesi başlamasına rağmen, ne onlar kadar kalabalık ve gürültülü ne de onlar kadar pahalı. Aynı balığı, aynı mezeyi, aynı rakıyı neredeyse yarı fiyatına yiyebileceğiniz bir yer.

Genelde Foça'ya gelen turistler tarafından pek bilinmiyor. Zira, normalde bir Öğretmen Evi'ne girmek için şart olan kimlik kartı burada şart değil. Ama öğretmen kimliğiniz varsa ödediğiniz bedel daha da düşüyor elbette. Sanırım öğretmen kimliğinin şart olduğu düşüncesiyle, çoğunluğunu yerli turistlerin oluşturduğu "Foça akşam üzeri yiyici kafilesi" tarafından henüz keşfedilmemiş bir yer. Hem bana keşfedilmek için özel çaba da harcamıyorlarmış gibi geliyor, iyi ki.

Buranın bir güzel tarafı da yine az ilerideki balık halinden kendi aldığınız taze balıkları getirip onlara vererek istediğiniz gibi pişirttirebilme güzelliği. Üstelik bunu da kaç kişi olursanız olun sadece 5 YTL'ye yapıyor olmaları. Evet, yeşil Efe yok mönülerinde ama olsun Yeni Rakı'da candır. Hele de bahçesinde sakin sakin demlenebileceğiniz eski taş bir binanın gölgesindeyseniz...


Bu da Foça Öğretmen Evi'nin yıllar önceki hali işte...


Foça Öğretmenler Lokali

Adres: Fevzipaşa Mah. Sahil Cad. No:64
Foça Merkez/ İzmir
Tel : 232 812 37 12