15 Ocak 2011 Cumartesi

uzak tatil notları : tayland (güleç, gevrek ve hatta gevşek insanlar ülkesiymiş)

öncelikle dürüst olmam ve belirtmem lazım: ben ecnebilerin "backpacker" dedikleri insanlardan değilim, olamadım ya da olmak diye bir derdim olmadı. benim için "tatil öncelikleri" biraz daha bencil, daha takıntılı hatta. hatun ise benden farklı, gençkene backpacker imiş. zaman geçip de yaş kemale erince ikimizde farklı yerlere geldik. neyse, detaylar azz sonra..

efenim, aslında tatil diye bir niyetimiz yoktu. ancak bazı istenmeyen olaylar neticesinde, şehirden uzaklaşmak istedik. hızlı bir arayıştan sonra sadece şehirden değil memleketten de sağlam bir şekilde uzaklaşmak için tayland gözümüze pek güzel göründü. altı üstü bir haftamız var, o nedenle oldukça basit bir program yaptık: phuket + bangkok (son dakikada pattaya eklendi). internet sağolsun, bloglar, sözlük, wiki travel derken program detayları netleşti ve yolculuk 31 aralık 2010 günü, paldır kültür bir şekilde ofisten çıkıp, taksiyle havalimanına varmamız ile başladı. yaklaşık 9 saatlik istanbul-bangkok uçuşu ve vizesiz içeri giriş.

phuket

- yola düşerken

tayland denince bangkok'dan sonra benim en çok duyduğum yer ismi phuket. sanırım tüm tropik tatil satıcılarının, uzakdoğu pemezenklerinin ilk olarak uğradığı yer burası. kendi başımıza geliyor olmamız, bizim de bu fırtınadan etkilenmeyeceği anlamına gelmiyordu, ki ilk olarak buraya konuverdik..

bangkok'dan yaklaşık 1 saat 20 dakikalık uçuşla deniz kıyısındaki havalimanına ulaşmak mümkün (biz thai airways kullandık). caanım klimalı ortamı terkedince önce suratınıza nemli ve sıcak bir hava vuruyor; ohhhşş hoşş geldiniz tropik ortamlara. dakika bir gol bir, sevgili otelimiz bizi alacak aracı göndermemiş. on dakika resepsiyondaki vatandaş ile kavga ettikten sonra oradaki taksi durağından bir araç bulup gitmeye karar veriyoruz. aklımıza gelen ilk şey "aman diyim a gençler, taksilerde tikkatli olun, taxi meter yazmayanlara zinhar binmeyin, binerseniz pazarlık etmeyi unutmayın, unutursanız sizi öperler boş yere mızmızlık etmeyin" mealindeki yazılardı. e haklıymış abi adamlar, kapıdan bizi toplamaya çalışan "taxi-service"ciler de "taxi-meter"ciler de öpmeye kalktı anacım. duraktakiler "taksi yok, bir saat sonra gelir" diye bizimle dalga geçerken, "yanlışlıkla" gelen taksiler taksimetre açmamak için takla atıyor, taksi sırasında önümde duran fransız eleman durak sorumlusu ile "monkey business monkey business" diye kavga ediyordu. neysem, ukraynalı bir çift ile birlikte 4 kişi bir taksiye atladık, pazarlık ederek otelin benden istediği paranın yarısına otel vardık efenim (ha otel mi? "sea pearl villas" diye bir yer, booking.com sağ olsun). ha evet, bundan sonraki yolculukta bol bol rus kardeşler ile müşefref olduk; adamlar laleli'den çıkıp tayland'a bayrak açmış sanki..

sıcak memleket anacım, zaman yavaş akıyor burda. daha doğrusu yerlisi için yavaş akıyor, adamlar sakin; dert yok tasa yok sakin sakin işlerini hallediyorlar. ulen otele check-in 1 saat sürer mi? hadi sürdü, evli bir çifte iki ayrı yataklı oda mı verilir? hadi verdiniz, yeni oda vermesi 2 saat mi alır? tüm bu soruların cevabı tahmin edeceğiniz üzere evet. neysem, kavga dövüş kapris vs ilen deniz manzaralı, balkonunda jakuzisi olan bir odayı kapattık (terbiyesiziz evet)..

- gece gece

tüm bu hengameden sonra, elimizde bloglardan, sözlükten, wiki travel’den alınmış notlar ile indik patong beach ellerine. öncelikle mideyi doyurmak lazım diye sahil yolu boyunca sıralı lokantalardan birini seçiyoruz (tropica), bizi yormayacak "su ürünü bazlı avrupai thai yemekleri" sipariş edip, keyifle tüketiyoruz:

neyse efenim, yemek sonrası kendimizi bangla road mıdır nedir, oraya atıyoruz. amanin abiler aplalar, açmayın dedeler dedeler (ne oldu canım, çıtır çıtır çekik kızları mı bekliyordun? hepsinin yanında 40~50 yaş küçük çıtır var). nasıl ortam la bura?


adım başı bir adam, bir kadın, bir genç kız, bir ne olduğunu çözemediğim birey gelip ping pong diyor, show diyor zorla bir taraflara çekiyor. ne terbiyesiz adamsınız kardeşim, yanımda kapı gibi hatun var, bari o yokken gelin. ikimize birden teklif ediyorlar, ne yapalım kedinin çektiği merak belası kafamıza göre bir tane seçip giriyoruz.

doğal olarak daha başka resim yok abilerim, aplalarım..

özet geç piç dersen güzel kardeşim, tecavüzcü coşkun’un da nuri alço’nun da bir aile terbiyesi vardı; çoluk çocuğu alet etmezlerdi. bunlar nuri abinin daşşaklarını yesin, hayvan herifler.. aslında hayvan olan bunlar mı oraya o ortam için binlerce km tepip gelenler mi anlamadım. ya da allah topunun belasını versin deyip çıkıyorum işin içinden. bu arada, ping pong show denen naneyi seyrettikten sonra cinsel hayatınıza en iyi ihtimalle 3 gün ara veriyorsunuz, o derece mide bulandırıcı..

ha bir de, burun nasıl abi? sağlam mı? sağlam değilse gelme sayın abicim. nasıl bir kanalizasyon sistemi ise hiç beklenmedik anlarda (random) tüm içindeki kokuyu dışarı salıyor. nasıl bu kokuya dayandım bilmiyorum ama nedense kendimi hala palmiye yağı kouyor gibi hissediyordum – tiksindim ülen edeleli vucüdümdan.

her neyse efenim, akşam kafa sallanırken yarım saat pazarlık yapıp atladık bit tuk-tuk’a ve patong beach’den çıkınca tayland’ın fakirliği ile yüzleşerek (barakalarda yaşayanlar, çöpün içinde oynayan çocuklar vs vs vs ) vardık otele.

- phi phi islands: ulan biz nereye geldik?

çok kısa zamanımız olduğu için günleri adalara tur ile geçirmeye karar vermiştik, ki iyi yapmışız. sabah erkenden otelimizden aldı abiler, bir limana götürdüler. orada atladık bir speed boat’a (türkçesi ne lan bunun?? hah, hatırladım sürat motoru) düştük yola. bu arada herkesin ortak tavsiyesi, bu tip turlara giderken mutlaka sürat motorukullanın. mesafeler çok uzun dolayısı ile yavaş bir tekne ile giderseniz günün yarısını sallanan bir teknede geçirme riski var. neyse efenim, bizi öyle bir yere getirdiler ki ilk dip düşmesini orada yaşadım: düpedüz bembeyaz la bu sahiller!




o kıllı bacaklar, memeler ve göbek bana ait (arkadaki mavi popo hakkında malümat sahibi değilim J bu arada, ahan da biz:

bizim hatun ve ayak izleri:

daha sonra ufak bir mola için koh phi phi adasında geldik.



tsunamiden bayağı etkilenen bu adada cami bile bulduk :)


bu adada geçireceğiniz zamanda bolca tropikal şeyler tüketebilirsiniz J


şimdi düşününce, elimdeki o çiçekli, şemsiyeli şeyle pek de delikanlı durmamışım, evet..

bu arada, bu adanın kedileri pek daşşaklı, pek ağır abi. bir yanlış hareket yapsak orada topumuza sıkacak gibi bakıyorlar J

(saygılar nuri abi..)

akşam saat 5 gibi bizi otele geri bıraktı amcalar. ufak bir duş vs molasından sonra aşağı (patong beach) indik, yimek yidik:


denizden babası çıksa yiyen insanlar olduğumuz için malum final (hayvanız evet):


- khai islands: maviyi yeniden öğrenmek

yine sabah kahvaltı sonrasında otelden alındık, biraz daha başarılı bir tur ile deniz açıldık.

hangisi olduğunu hatırlamadığım khai adalarından birinde şnorkel ile dalmak üzere durduk. ahan da bu resimler bir kodak makine ile çekildi. kişisel tavsiyem tayland’a böylesi bir gezi için gelmek gibi bir niyetiniz varsa kesinlikle su altında çekim yapabileceğiniz dijital bir makine tedarik edin. zira elinizdeki 27 pozu dikkatli harcamak için maymun oluyorsunuz, hem de hep “ulan keşke bu pozu bir sonraki ana saklasaydım” diyorsunuz (fotoğrafları banyo ettikten sonraki hayal kırıklığı ise cabası)..


daha sonra sahile inip tabiri caizse bünyeyi nadasa bıraktık (böylesi bir ortamda başkası mümkün mü abilerim aplalarım). arada fotoğraf makinesinden uzak durduğumuz ve kendimizi kayalıklarıdaki su altı yaşamına saldık. günlerden pazartesiydi sanırım, iş arkadaşlarım yeni yılın ilk çalışma saatlerini geçirirken ben onlarca renkli deniz mahlukatı arasında dolaşıyordum. adaletin bu mu sevgili dünya?

- similan islands: cennete gittim, döncem

ve phuket’teki son gün. sabah 6 gibi otelden alıyorlar bizi, 1 saat 30 dakikalık araç, bir o kadarlık sürat motoru yolculuğundan sonra cennette (bilmem kaçıncı similian island’da) mola alıyoruz. valla diyorum sayın seyirciler, burayı gördükten sonra kimse bana “cennet vatanım” demesin, diyene ağır küfrederim, kafasını ısırırım, o derece:





tertemiz bir sahil, berrak ötesi bir su, medeniyet yok (yalan la, bu yaban adasında bir uydu internet vardı), kuş necati var:


çaktırmıyor ama necati ciddi ciddi uçuyor. neysem, böyle ortamda dua etmeyi fena halde döverler:

hatun oldukça edepli bir kıyafet ile ibadet ederken, ben de haklı olarak yoga yaptım:

(şekil 1-a’dan görüldüğü üzere, yoganın göbek küçültmek gibi bir etkisi yok)

neyse efenim, sonrasında doğal olarak güneş tanrısının huzurunda yaydık popoları:

sonrasında demir alıp, bilmem kaçıncı similian island’a geliyoruz.. turkuaz’ın kaynağı türkiye’dir diyeni fena ederim:

üşenmiyor bazen insan, sail rock denen naneye çıplak ayak çıkıyorum (hatun beni satıp, suda kalmayı tercih ediyor). çıplak ayak çıkmanın en kötü tarafı şu: güneş kayayı kendi çapında bir ızgaraya çeviriyor, ayaklarının altı pişiyor (introduction to cehennem). biraz zıplayarak, biraz ayak altına havlu alarak birkaç resim takılıyor bana:


tabi bir de aşağı inmek lazım ağalar. ahan da size “the balık and I” adlı filmden enstanteneler:



haçan buranın özeti ne dersen güzel kardeşim, ahan da budur:

- gitmezden önce, gelmezden önce

canım abilerim aplalarım, buraya insan gibi tatile geldiğinizi farz ederek:

- adam gibi bir fotoğraf makinesi ile gelin, döndükten sonra çektiklerinize bakar, daha net bir şekilde “neden döndüm ülen ben” dersiniz..

- kesinlikle su altında fotoğraf çeken bir makine alın. mümkünse dijital olsun.

- bizim gibi 3 ~4 gün ayırmayın, kafadan 1 hafta sadece phuket ve adaları için ayrılmış olsun. adalara tur ile gelin, tur satın alırken çingene pazarlığı yapın, üşenmeyin satıcı ile uğraşın (1 tur parasına 3 tur aldım, kassam daha da indirirdim, tembelliğime/beceriksizliğime verin).

- akşamları patong beach civarında dolaşacaksanız ara sıra çıkan kokuyu almamak için bir çözüm bulun (morgda çalışan bir akrabanız varsa yardımcı olacaktır)

- bir yolunu bulup burada kalın, benim gibi dönüp kaderinize küfretmeyin.

not: mal gibi bizim gittiğimiz ve döndüğümüz günlerde uçaklar boş olur sanıyordum. giderken a300, dönerken b747 ağzına kadar doluydu. harbiden çok malmışım la.

bir ara üşenmezsem pattaya ve bangkok'u da yazacağım (allah bilir ne zaman).

ve dönerkene:

ne anlandın dersen canım kardeşim, buraya insanlar 3 sebeple geliyor:

1. şahane deniz, plaj vs için

2. dibine vurmuş fuhuş ortamı için

3. her iki maddeden bağımsız ayakta duran kültürü için

kimisi tek bir madde, kimisi ikisi, kimisi hepsi için geliyor. senin canın hangisini/hangilerini isterse onun için git canım kardeşim.

ancak nereye gidersen git kardeşim, eğer vicdan denen naneye sahipsen bir yanda deli lüks içinde yaşayanlar ile 1 metre ötesindeki yerin dibinde yaşayanları görüp aptallaşmaktan kendini alamayacaksın. bir de 70 yaşına gelmiş bir beyaz evrupalı amca (pardon dede) ile ondan 40~50 yaş küçük thai ablanın elele dolaşmasından tiksineceksin. zaten tabelaların thai dili kadar ingilizce olmasına (ve sevgili birleşik krallık ailesine) küfredip durdum, bir de bu uçurumda kendimi iyice garip hissettim.

bu blogu karalarken ister istemez aklıma kazınan phuket adalarına daha çok yer verdim. pattaya ve bangkok daha farklı arayışları olanlar için güzel yerler (ama benim için değil). bir gün oılur da yine gidersem, sadece 1 haftayı adalarda geçirmek isterim hatta utanmadan herkese tavsiye ederim.

yolda bize yadımcı olanlar:

- gamgam is safe

- ekşi sözlük

o tayland

o phuket

o pattaya

o bangkok

o yeni başlayanlar için tayland

- wiki travel

son not:tüm bu karalamalar, dönüş yolunda güzel bir yemek üzeri keyifli bir fişki ilen girilmiştir. arada bazı saçma sapan cümleler, kelimeler, anlatım bozuklukları olmuş olabilir. affımı reca eder, cümlenize selam ederim.


1 yorum:

dilek dedi ki...

sevgili roda, taylan gezisini çok güzel anlatmışsın, eminim gitmek için fırsatım olursa önce senin bu yazınız okuyacağım, şu an sadece gripten dolayı burnumu çekerek resimlerinize bakıyorum. mutluluğunuz daimi olsun eşine sevgiler.........